9 Şubat 2014 Pazar

KIBRIS




            Yıl 1974,  Temmuz ayının en sıcak günlerinde ılık bir mevsime sahip Karadeniz yaylalarında kendi ineklerimize çobanlık yapıyorum. Arkadaşlarım, savaş çıktığını ve askerlerimizin Kıbrıs’a girdiğini ve hızla ilerlediğini anlatıyorlardı.
            Sekiz yaşlarındaydım ama çok iyi hatırlıyorum. Öğleyin koşar adım eve geldim. Ağır bir radyomuz vardı, açtım ve haberleri dinlemeye başladım. Evet Kıbrıs’a girmiştik. Rumları yeniyorduk. Kıbrıs’ı bilmiyordum ama Rumları çok iyi biliyordum. Çünkü, babaannem hep Kurtuluş savaşı öncesi Rumların kendilerine yaptığı zülümleri, eziyetleri ve öldürdükleri yakınlarını yaşlı gözlerle anladırdı. Diyebilirim ki ninnilerimde bile onların kötülükleri vardı.
            Beraber kaldığım babaanneme:
-Bak! Yine senin anlattığın Rumlarla savaşıyoruz dedim. Babaannem:
- Savaş çok kötü, yine pek çok gençlerimiz ölecek, dedi ve ellerini gökyüzüne açarak:
–Allahım! Sen onları koru diye dua etti.
            Babaannenim korktuğunu sanarak,
            -Babaanne korkma, ben seni onlardan korurum. Sana zarar veremezler, derken boyumu daha uzun göstermek için ayak parmaklarımın üzerine kalktım. Babaannem gülümseyerek başımı okşadı ve
-Merak etme, onlar şimdi bizden çok uzakta” dedi.
            Çocuk kafamda hemen bağlantıyı kurdum.Demek Kıbrıs bize çok uzakta, o zaman yerini öğrenmeliyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder