Yıl
1974, Temmuz ayının en sıcak günlerinde
ılık bir mevsime sahip Karadeniz yaylalarında kendi ineklerimize çobanlık
yapıyorum. Arkadaşlarım, savaş çıktığını ve askerlerimizin Kıbrıs’a girdiğini
ve hızla ilerlediğini anlatıyorlardı.
Sekiz yaşlarındaydım ama çok iyi
hatırlıyorum. Öğleyin koşar adım eve geldim. Ağır bir radyomuz vardı, açtım ve
haberleri dinlemeye başladım. Evet Kıbrıs’a girmiştik. Rumları yeniyorduk.
Kıbrıs’ı bilmiyordum ama Rumları çok iyi biliyordum. Çünkü, babaannem hep Kurtuluş
savaşı öncesi Rumların kendilerine yaptığı zülümleri, eziyetleri ve
öldürdükleri yakınlarını yaşlı gözlerle anladırdı. Diyebilirim ki ninnilerimde
bile onların kötülükleri vardı.
Beraber kaldığım babaanneme:
-Bak!
Yine senin anlattığın Rumlarla savaşıyoruz dedim. Babaannem:
-
Savaş çok kötü, yine pek çok gençlerimiz ölecek, dedi ve ellerini gökyüzüne
açarak:
–Allahım!
Sen onları koru diye dua etti.
Babaannenim korktuğunu sanarak,
-Babaanne korkma, ben seni onlardan
korurum. Sana zarar veremezler, derken boyumu daha uzun göstermek için ayak
parmaklarımın üzerine kalktım. Babaannem gülümseyerek başımı okşadı ve
-Merak
etme, onlar şimdi bizden çok uzakta” dedi.
Çocuk kafamda hemen bağlantıyı
kurdum.Demek Kıbrıs bize çok uzakta, o zaman yerini öğrenmeliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder