8 Şubat 2014 Cumartesi

KIBRIS YAYLA ŞENLİĞİ








            Şenlik denince aklıma küçükken Akçaabat’ın dağlarında yapılan ‘Ternek’  gelir. Kıbrıs’ta böyle bir şenlik yapılacağına inanamıyordum.
            Yedi Eylül Pazar sabahı erkenden uyandım. İçimde inanılmaz bir heyecan vardı. Hemen hazırlıklara başladım. Otomobilime yiyecekleri ve diğer eşyalarımı yerleştirdim. İtina ile sakladığım kemençe kasetlerimi aracımın teypine yerleştirdim.
            Aracımla harekete geçtiğimde kemençe ile çalınan yayla havaları, beni Hıdırnebi’ye, Kadırga’ya, Karaptal’a ve Honefter’e götürdü. Oysa burası Kıbrıs ve ben Beşparmak dağlarının sarp bir yokuşuna tırmanıyordum. Yanımda arkadaşlarım, önümde ve arkamdan pek çok araç geliyordu. Bu topraklar yabancı fakat bu insanlar tanıdık, bu insanların her biri Karadeniz’in bir köşesinden...
            Kıvrım kıvrım yükselen Beşparmak dağlarından Alevkayası denilen düzlük, çam ağaçlarının bulunduğu yeşillikler içindeki bir piknik alanına geldik.
            Bu düzlük alanın hemen girişine satış yerleri kurulmuştu. Buralarda Karadeniz’e özgü Peştamal, kuşak, başörtüsü gibi giyecekler ve ziller, kelekler,  püsküller gibi hayvan süsleri ile oraklar, baltalar ve sepetler gibi  pek çok   eşya insanlarımızın beğenisine sunulmuştu.
            Kalabalık yeni yeni artıyordu. Ilık esen rüzgar çalan kemençenin sesini etrafa yayıyordu.
            1992 yılında kurulan Kıbrıs Karadeniz Kültür Derneği’nin her yıl düzenlediği ve  onuncusu yapılan yayla şenliklerine Karadeniz kökenli ve bu yörenin adetlerini seven pek çok kişi katıldı. KKTC Meclis Başkanı V. Zeki Serter, Başbakan Derviş Eroğlu, Başbakan yardımcısı Serdar Denktaş ve diğer protokoldekiler yerlerini aldılar.
            Konuşmalarda en dikkat çeken Karadeniz Kültür Derneği Başkanı Osman Çolak’ın Karadenizlilerin KKTC’de bulunma sebeplerinin KKTC devletini savunmak ve bayrağını yere indirmemek olduğunu söylemesiydi.
            Konuşmalar yerini müziğe, kemençeye, kavala bıraktı. Artık horon alanı şenlenmeye başladı. Gençler ve yüreği genç olanlar horon halkalarını oluşturdular. Akdeniz’in ortasında bir Karadeniz geleneği tüm hızıyla devam etti.
            Alevkayası’ndan alevler yükselmeye, dumanlar tütmeye başlamıştı. Karadenizliler, Karadeniz yöresine ait yemekleri pişirmeye başladılar.
            Artık tanışma zamanı gelmişti. Sağda Akçaabatlı Arif Amca’nın ailesi, solumuzda Düzköylü Mehmet’in ailesi, az ileride Çaykara’lı Salih Dayı’nın ailesi, Of’lu Temel Amca’nın ailesi yine bir adım önümüzde yerini almıştı. Etrafımızdaki piknik alanını Hemşehrilerimiz doldurmuştu.
            Herkeste tatlı bir telaş, herkes yiyeceklerini diğerleri ile paylaşmak istiyor, yemekler acele ile yeniyor. Çünkü horon havaları boşa gitmesin, bir an önce horona katılmak gerekir düşüncesiyle hareket ediyorlar. Tabii ki karadenizlilerin doğal aceleciliğinin ve hareketliliğinin bunda payı var.
            İşte mahalli sanatçı Çimilli İbo Trabzon’un dağlarını, derelerini, yaylalarını, Emine’sini, Fatma’sını, sevdasını, sevdalısını kısaca her şeyini türkülerde anlatıyordu. Yerin önemi yoktu artık, burası Karadeniz kültürünün yoğun olarak yaşandığı bir yerdi bir günlük bile olsa..
            Gün boyu süren yayla şenliklerinde Karadeniz yöresine ait müzikler çalındı, horon oynandı. Karadeniz yöresine ait yemekler pişirildi ve yendi.
            Günün geç saatlerinde başlayan dönüş yolculuğuna çıkan insanlar gururluydular. Memleketlerinden uzakta olsalar bile içlerinde sönmeyen bir Karadenizlilik ateşi vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder