Şenlik denince aklıma küçükken
Akçaabat’ın dağlarında yapılan ‘Ternek’
gelir. Kıbrıs’ta böyle bir şenlik yapılacağına inanamıyordum.
Yedi Eylül Pazar sabahı erkenden
uyandım. İçimde inanılmaz bir heyecan vardı. Hemen hazırlıklara başladım.
Otomobilime yiyecekleri ve diğer eşyalarımı yerleştirdim. İtina ile sakladığım
kemençe kasetlerimi aracımın teypine yerleştirdim.
Aracımla harekete geçtiğimde kemençe
ile çalınan yayla havaları, beni Hıdırnebi’ye, Kadırga’ya, Karaptal’a ve
Honefter’e götürdü. Oysa burası Kıbrıs ve ben Beşparmak dağlarının sarp bir
yokuşuna tırmanıyordum. Yanımda arkadaşlarım, önümde ve arkamdan pek çok araç
geliyordu. Bu topraklar yabancı fakat bu insanlar tanıdık, bu insanların her
biri Karadeniz’in bir köşesinden...
Kıvrım kıvrım yükselen Beşparmak
dağlarından Alevkayası denilen düzlük, çam ağaçlarının bulunduğu yeşillikler
içindeki bir piknik alanına geldik.
Bu düzlük alanın hemen girişine
satış yerleri kurulmuştu. Buralarda Karadeniz’e özgü Peştamal, kuşak, başörtüsü
gibi giyecekler ve ziller, kelekler,
püsküller gibi hayvan süsleri ile oraklar, baltalar ve sepetler
gibi pek çok eşya insanlarımızın beğenisine sunulmuştu.
Kalabalık yeni yeni artıyordu. Ilık
esen rüzgar çalan kemençenin sesini etrafa yayıyordu.
1992 yılında kurulan Kıbrıs
Karadeniz Kültür Derneği’nin her yıl düzenlediği ve onuncusu yapılan yayla şenliklerine Karadeniz
kökenli ve bu yörenin adetlerini seven pek çok kişi katıldı. KKTC Meclis
Başkanı V. Zeki Serter, Başbakan Derviş Eroğlu, Başbakan yardımcısı Serdar Denktaş
ve diğer protokoldekiler yerlerini aldılar.
Konuşmalarda en dikkat çeken
Karadeniz Kültür Derneği Başkanı Osman Çolak’ın Karadenizlilerin KKTC’de
bulunma sebeplerinin KKTC devletini savunmak ve bayrağını yere indirmemek
olduğunu söylemesiydi.
Konuşmalar yerini müziğe, kemençeye,
kavala bıraktı. Artık horon alanı şenlenmeye başladı. Gençler ve yüreği genç
olanlar horon halkalarını oluşturdular. Akdeniz’in ortasında bir Karadeniz
geleneği tüm hızıyla devam etti.
Alevkayası’ndan alevler yükselmeye,
dumanlar tütmeye başlamıştı. Karadenizliler, Karadeniz yöresine ait yemekleri
pişirmeye başladılar.
Artık tanışma zamanı gelmişti. Sağda
Akçaabatlı Arif Amca’nın ailesi, solumuzda Düzköylü Mehmet’in ailesi, az
ileride Çaykara’lı Salih Dayı’nın ailesi, Of’lu Temel Amca’nın ailesi yine bir
adım önümüzde yerini almıştı. Etrafımızdaki piknik alanını Hemşehrilerimiz
doldurmuştu.
Herkeste tatlı bir telaş, herkes
yiyeceklerini diğerleri ile paylaşmak istiyor, yemekler acele ile yeniyor.
Çünkü horon havaları boşa gitmesin, bir an önce horona katılmak gerekir
düşüncesiyle hareket ediyorlar. Tabii ki karadenizlilerin doğal aceleciliğinin
ve hareketliliğinin bunda payı var.
İşte mahalli sanatçı Çimilli İbo
Trabzon’un dağlarını, derelerini, yaylalarını, Emine’sini, Fatma’sını,
sevdasını, sevdalısını kısaca her şeyini türkülerde anlatıyordu. Yerin önemi
yoktu artık, burası Karadeniz kültürünün yoğun olarak yaşandığı bir yerdi bir
günlük bile olsa..
Gün boyu süren yayla şenliklerinde
Karadeniz yöresine ait müzikler çalındı, horon oynandı. Karadeniz yöresine ait
yemekler pişirildi ve yendi.
Günün geç saatlerinde başlayan dönüş
yolculuğuna çıkan insanlar gururluydular. Memleketlerinden uzakta olsalar bile içlerinde
sönmeyen bir Karadenizlilik ateşi vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder