Kazım Zafir’in çocuklara bakışına geçmeden önce bazı noktaları
belirlemede fayda vardır. Bunlardan birincisi Kıbrıslı öğrencilerin durumu:
Öncelikle 5 yıl öğretmenlik yapmam
ve iyi bir gözlemci olmam nedeniyle Kıbrıslı öğrencilerin bizim Anadolu
öğrencilerine göre çok farklı olduğunu söyleyebilirim. Birincisi bütün Kıbrıs
halkında olduğu gibi çocuklarında da Osmanlılar tarafından İngilizlere
satıldıkları düşüncesi yaygındır. Dolayısıyla Türkiye’den gelenlere bir kırgınlık
ve hırçınlık gösterisi yaparlar. Bunun sonucunda da zor kabullenme vardır.
Çünkü Türkiye’den gelenlere güven duyguları azdır. Bu duyguları kişinin kendi
çabaları arttırabilir. Bazen de azaltabilir. Bu durumun Kazım Zafir zamanında
da aynı olduğuna inanıyorum.
Bir diğeri Kıbrıs çocukları, İngiliz kültüründen etkilendikleri için
kişisel haklarına daha fazla sahip çıkar. Dolayısıyla haklarını ararken
patavatsız hareket edebilirler. Bu da Bizim Türkiyeli Öğretmenler tarafından
saygısızlık olarak algılanır. Örneğin Kıbrıslı
bir öğrencimin bana göre yaptığı
bir olumsuz hareketi üzerine sesimi yükseltmem nedeniyle bana “Ne bağırıyorsun
hoca” demesi beni çok şaşırtmıştı. Oysa Anadolu’da öğretmenlik yaparken olayı
tam kavramadan acele ile hak etmediği
halde bağırdığım öğrencilerimden böyle bir tepki hiç duymamıştım. İnanıyorum ki
Kazım Zafir’de böyle beklemediği tepkilerle karşılaşmıştır.
Anadolu’daki aile yaşantısında aile büyüklerine saygı çok fazladır
dolayısıyla küçükler söyleyecekleri lafları ölçerek söylerler, lafın nereye
gideceğini hesap ederler. Oysa Kıbrıs Toplumunda istisnalar dışında kişiler
kendilerini merkez görürler ve her şeyin kendisi için yaratıldığına inanırlar.
Örneğin bir öğrencinin bana siz bana hizmet için buraya geldiniz. Dolayısıyla
“siz benim hizmetçimsiniz” türünden bir laf söylemesi beni şaşkınlığa ve
kızgınlığa uğratmıştı. Kazım Zafir’inde karşılaştıkları bunların dedeleri,
ataları idi.
Bir ikincisi Kıbrıs’ın o zaman ki içinde olduğu durumdur. İngiliz olmayı
kabullenemeyenlerin evini, yerini bırakıp Anadolu’ya göç ettiği, evini
bırakmayanların istemeden de olsa İngiliz tabiiyetine geçtiği, İngilizlerin
aşırı propagandaları ve İngiliz yanlılarının ve casuslarının cirit attığı bir
ortam, fakir halkın ekmek bulamadığı ve zengin okumuş üç beş kişinin avare
dolaştığı ve üretim ve hizmet sektöründe çalışanların yanına aldıkları
çırakların ailelerinden para aldığı ve Rum basılarına maruz kaldığı bir ortam
vardı.
İşte bu ortamda
ailelerin psikolojik durumlarının ve onlardan etkilenen çocuklarının çok
sağlıklı olduğunu söylemek zordur. Bu sağlıksız ortama gelen kişinin de
psikolojisi elbette etkilenecektir. İşte Kazım Zafir’in bulunduğu ortam bu idi.
Kazım Zafir’i Kıbrıs’a getiren
nedenlerin başına maddiyat olduğuna inanmıyorum. Kesin olarak alacağı paranın
kaç lira olduğunu bilmiyoruz ancak o devirde birinci sınıf bir öğretmenin
yaklaşık 120 sterlin aldığını göz önüne alırsak yaklaşık yıllık 1500 sterlin
için düzenini bozup gideceğine inanmıyorum. Gitmesinde bence en büyük sebep
dine hizmet, vatana hizmet ve çocuklara hizmettir.
Kazım Zafir’in her şeye karşılık
çocuklara sevgi ile baktığını, onlara değer verdiğini düşünüyorum. Şöyle ki
çocuğu arabası ile hisarda gezdirmesi onu ne kadar sevdiğini göstermesi
açısından önemlidir. Bu günün şartlarında düşünmemeliyiz. O şartlarda bir lise
müdürü, hoca, hatta bazılarına göre doktor gibi pek çok vasıfları olan bir
kişinin bunu yapması kolay değildi.
O devirde öğretmenler öğrencilere
karşı çok serttiler, falaka yiyerek okuyan öğretmenin bunu yapması doğaldır.
Örneğin, Kazım Zafir zamanında Türkiye’den görevli Hadi Kadınoğlu isimli
öğretmenin çok sert olduğunu ve dayak attığını pek çok kişi anılarında anlatmaktadır.
İşte bu okulda müdürlük yapan Kazım Zafir’in öğrencilerine iyi yönden
yaklaştığını örneklerden görüyoruz. Mesela Okulun penceresinden sokakta giden
kadına laf atan bir öğrenciye kızmak yerine Komisyonla karşı karşıya geleceğini
bilerek komisyona okul binasını şehir
dışına taşıyın diye teklif etmesi, yine çocuğu gezdirmesi nedeniyle kendisine
laf atan öğrencilere kızıp dayak atmak veya disipline vermek yerine onları
konferans salonuna toplayıp bilgi ve öğüt vermesi bunun göstergesidir.
Osmanlıdan kalan bir adetle o
zamanları özellikle cahil halkın okul deyince aklına hemen Kur’an öğrenilen sıpyan
mektepleri gelmekteydi. Onun için bu mekteplerde olan kuralların her yerde
geçerli olduğuna inanıyorlardı. Aykırı davranış bir dedikodu malzemesiydi. O
zaman ki ismi ile Sultaniye’nin de bu
okuldan pek farkı yoktu. Onun için Kazım Zafir’de çeşitli düzenlemeler yapmaya
çalışmıştı. Hatta bu düzenlemenin olabilmesi için öncelikle okulun yeni bir
binaya taşınması gerekiyordu. Nitekim Kazım Zafir’den 5 yıl sonra okul başka
bir binaya taşındı. Ders planlarında değişiklikler yaptı. Yeni programlar
hazırladı ve komisyona sundu. Komisyon kabul etmedi. Uygulamaya koyduğu bir
beden eğitimi dersinde öğrencilerin atletle hareket yapması yadırgandı ve tepki
gördü. Bu düzensizlikte çalışamayacağını anladığı için ve ilkelerinden taviz
vermediği için adadan ayrıldı. Onun yerine gelen Kazım Nami bu düzenlemeleri
uygulamaya koydu. Fakat o da iki yıl dayanabildi.
Yazınız yazım hataları ile dolu.
YanıtlaSilÖncelikle yazıyı okuduğun ve hataları bulduğun lçin teşekkür ederim bu yazı 15 yıl önce o zaman ki duygu ve düşüncelerle yazılmıştır. bu arada keşke adını yazsaydın
Sil