28 Mart 2014 Cuma

KAZIM ZAFİR’İN ÇOCUKLARA BAKIŞ AÇISI



Kazım Zafir’in çocuklara bakışına geçmeden önce bazı noktaları belirlemede fayda vardır. Bunlardan birincisi Kıbrıslı öğrencilerin durumu:
Öncelikle  5 yıl öğretmenlik yapmam ve iyi bir gözlemci olmam nedeniyle Kıbrıslı öğrencilerin bizim Anadolu öğrencilerine göre çok farklı olduğunu söyleyebilirim. Birincisi bütün Kıbrıs halkında olduğu gibi çocuklarında da Osmanlılar tarafından İngilizlere satıldıkları düşüncesi yaygındır. Dolayısıyla Türkiye’den gelenlere bir kırgınlık ve hırçınlık gösterisi yaparlar. Bunun sonucunda da zor kabullenme vardır. Çünkü Türkiye’den gelenlere güven duyguları azdır. Bu duyguları kişinin kendi çabaları arttırabilir. Bazen de azaltabilir. Bu durumun Kazım Zafir zamanında da aynı olduğuna inanıyorum.
Bir diğeri Kıbrıs çocukları, İngiliz kültüründen etkilendikleri için kişisel haklarına daha fazla sahip çıkar. Dolayısıyla haklarını ararken patavatsız hareket edebilirler. Bu da Bizim Türkiyeli Öğretmenler tarafından saygısızlık olarak algılanır. Örneğin Kıbrıslı  bir öğrencimin  bana göre yaptığı bir olumsuz hareketi üzerine sesimi yükseltmem nedeniyle bana “Ne bağırıyorsun hoca” demesi beni çok şaşırtmıştı. Oysa Anadolu’da öğretmenlik yaparken olayı tam kavramadan acele ile  hak etmediği halde bağırdığım öğrencilerimden böyle bir tepki hiç duymamıştım. İnanıyorum ki Kazım Zafir’de böyle beklemediği tepkilerle karşılaşmıştır.
Anadolu’daki aile yaşantısında aile büyüklerine saygı çok fazladır dolayısıyla küçükler söyleyecekleri lafları ölçerek söylerler, lafın nereye gideceğini hesap ederler. Oysa Kıbrıs Toplumunda istisnalar dışında kişiler kendilerini merkez görürler ve her şeyin kendisi için yaratıldığına inanırlar. Örneğin bir öğrencinin bana siz bana hizmet için buraya geldiniz. Dolayısıyla “siz benim hizmetçimsiniz” türünden bir laf söylemesi beni şaşkınlığa ve kızgınlığa uğratmıştı. Kazım Zafir’inde karşılaştıkları bunların dedeleri, ataları idi.

Bir ikincisi Kıbrıs’ın o zaman ki içinde olduğu durumdur. İngiliz olmayı kabullenemeyenlerin evini, yerini bırakıp Anadolu’ya göç ettiği, evini bırakmayanların istemeden de olsa İngiliz tabiiyetine geçtiği, İngilizlerin aşırı propagandaları ve İngiliz yanlılarının ve casuslarının cirit attığı bir ortam, fakir halkın ekmek bulamadığı ve zengin okumuş üç beş kişinin avare dolaştığı ve üretim ve hizmet sektöründe çalışanların yanına aldıkları çırakların ailelerinden para aldığı ve Rum basılarına maruz kaldığı bir ortam vardı.
İşte bu ortamda ailelerin psikolojik durumlarının ve onlardan etkilenen çocuklarının çok sağlıklı olduğunu söylemek zordur. Bu sağlıksız ortama gelen kişinin de psikolojisi elbette etkilenecektir. İşte Kazım Zafir’in bulunduğu ortam bu idi.
            Kazım Zafir’i Kıbrıs’a getiren nedenlerin başına maddiyat olduğuna inanmıyorum. Kesin olarak alacağı paranın kaç lira olduğunu bilmiyoruz ancak o devirde birinci sınıf bir öğretmenin yaklaşık 120 sterlin aldığını göz önüne alırsak yaklaşık yıllık 1500 sterlin için düzenini bozup gideceğine inanmıyorum. Gitmesinde bence en büyük sebep dine hizmet, vatana hizmet ve çocuklara hizmettir.
            Kazım Zafir’in her şeye karşılık çocuklara sevgi ile baktığını, onlara değer verdiğini düşünüyorum. Şöyle ki çocuğu arabası ile hisarda gezdirmesi onu ne kadar sevdiğini göstermesi açısından önemlidir. Bu günün şartlarında düşünmemeliyiz. O şartlarda bir lise müdürü, hoca, hatta bazılarına göre doktor gibi pek çok vasıfları olan bir kişinin bunu yapması kolay değildi.
            O devirde öğretmenler öğrencilere karşı çok serttiler, falaka yiyerek okuyan öğretmenin bunu yapması doğaldır. Örneğin, Kazım Zafir zamanında Türkiye’den görevli Hadi Kadınoğlu isimli öğretmenin çok sert olduğunu ve dayak attığını pek çok kişi anılarında anlatmaktadır. İşte bu okulda müdürlük yapan Kazım Zafir’in öğrencilerine iyi yönden yaklaştığını örneklerden görüyoruz. Mesela Okulun penceresinden sokakta giden kadına laf atan bir öğrenciye kızmak yerine Komisyonla karşı karşıya geleceğini bilerek komisyona okul binasını  şehir dışına taşıyın diye teklif etmesi, yine çocuğu gezdirmesi nedeniyle kendisine laf atan öğrencilere kızıp dayak atmak veya disipline vermek yerine onları konferans salonuna toplayıp bilgi ve öğüt vermesi bunun göstergesidir.
            Osmanlıdan kalan bir adetle o zamanları özellikle cahil halkın okul deyince aklına hemen Kur’an öğrenilen sıpyan mektepleri gelmekteydi. Onun için bu mekteplerde olan kuralların her yerde geçerli olduğuna inanıyorlardı. Aykırı davranış bir dedikodu malzemesiydi. O zaman ki ismi ile Sultaniye’nin de  bu okuldan pek farkı yoktu. Onun için Kazım Zafir’de çeşitli düzenlemeler yapmaya çalışmıştı. Hatta bu düzenlemenin olabilmesi için öncelikle okulun yeni bir binaya taşınması gerekiyordu. Nitekim Kazım Zafir’den 5 yıl sonra okul başka bir binaya taşındı. Ders planlarında değişiklikler yaptı. Yeni programlar hazırladı ve komisyona sundu. Komisyon kabul etmedi. Uygulamaya koyduğu bir beden eğitimi dersinde öğrencilerin atletle hareket yapması yadırgandı ve tepki gördü. Bu düzensizlikte çalışamayacağını anladığı için ve ilkelerinden taviz vermediği için adadan ayrıldı. Onun yerine gelen Kazım Nami bu düzenlemeleri uygulamaya koydu. Fakat o da iki yıl dayanabildi.   
              




             

2 yorum:

  1. Yazınız yazım hataları ile dolu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle yazıyı okuduğun ve hataları bulduğun lçin teşekkür ederim bu yazı 15 yıl önce o zaman ki duygu ve düşüncelerle yazılmıştır. bu arada keşke adını yazsaydın

      Sil